Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Türk kültürünün en köklü ve görkemli spor organizasyonlarından biridir. Yüzyıllardır devam eden bu gelenek, sadece bir spor etkinliği olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir yaşam biçimini, ahlaki değerleri ve kahramanlık ruhunu temsil eder.
Kırkpınar'ın tarihi, 14. yüzyılın ortalarına, Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli'ye geçiş dönemine dayanır. Efsaneye göre, Orhan Gazi'nin Rumeli'yi fethi sırasında fetih ordusunda bulunan kırk akıncı, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Samona'da mola verir. Burada birbirleriyle güreşmeye karar verirler. İki kardeş olan Ali ve Selim'in güreşi, sabaha kadar sürer ve yenişemezler. Solukları kesilip can verirler.
Arkadaşları onları bir incir ağacının altına defnederler. Yıllar sonra aynı yere geldiklerinde, mezarlarının olduğu yerde bir pınar görürler. Bu pınarın, şehit düşen kırk yiğidin anısına oluştuğuna inanılır ve bu olay, güreşlere "Kırkpınar" adını verir. Güreşler daha sonra Edirne'ye taşınmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kırkpınar güreşleri, padişahlar tarafından desteklenmiş ve bir devlet geleneği halini almıştır. Pehlivanlar, ordu içinde saygın bir yere sahip olmuş, hatta bazıları seferlere katılmıştır. Güreşler, genellikle bahar aylarında düzenlenir ve tüm imparatorluktan pehlivanlar katılım gösterirdi.
Bu dönemde, pehlivanlık bir meslekten öte, bir yaşam felsefesiydi. Ustadan çırağa geçen eğitimler, etik kurallar ve ahlaki değerler ön plandaydı. Başpehlivanlık unvanı, büyük bir şerefti ve kazanan pehlivan, sonraki yılın güreşlerine kadar "Başpehlivan" unvanını taşırdı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte Kırkpınar güreşleri, milli kimliğin ve spor geleneğinin önemli bir parçası olarak varlığını sürdürdü. Özellikle 1923 yılında güreşler, kalıcı olarak Edirne'ye taşınmıştır. Güreşlerin düzenlenmesi ve kurumsallaşması için çeşitli adımlar atılmış, federasyonlar kurulmuştur.
Bu dönemde güreş kuralları daha belirgin hale getirilmiş, ödüller standardize edilmiş ve cazibesi artırılarak daha geniş kitlelere ulaşması sağlanmıştır. Başpehlivanlık unvanının yanında, "Altın Kemer" de bu dönemde sembolik bir değer kazanmış ve Kırkpınar'ın en prestijli ödülü haline gelmiştir. Bir pehlivanın üç yıl üst üste başpehlivan olması durumunda Altın Kemer'in daimi sahibi olması geleneği de bu dönemde başlamıştır.
Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nin kültürel önemi, uluslararası alanda da tanınmıştır. 2010 yılında, UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne dahil edilmiştir. Bu durum, Kırkpınar'ın sadece Türkiye için değil, dünya için de korunması gereken değerli bir kültürel miras olduğunu tescillemiştir.
Günümüzde Kırkpınar Yağlı Güreşleri, her yıl Edirne'de düzenlenmeye devam etmektedir. Binlerce güreşçinin katıldığı, milyonlarca insanın takip ettiği bu organizasyon, Türk güreşinin en büyük bayramı olarak kabul edilir. Geleneksel kıyafetler (kıspet), davul-zurna sesleri, cazgırın anonsları ve pehlivanların mücadeleleri, Kırkpınar'ı eşsiz kılan unsurlardır.
Kırkpınar, geçmişten bugüne uzanan köklü tarihiyle, sadece bir spor müsabakası değil, aynı zamanda Türk milletinin ortak hafızasında yer eden, kültürel kimliğin önemli bir simgesi olmaya devam etmektedir.