Nobel Edebiyat Ödülü sahibi bir yazar olan Orhan Pamuk, eserlerinde Doğu ve Batı medeniyetleri arasında bir köprü vazifesi görerek, tarih, kimlik ve bellek gibi evrensel temaları modern anlatım teknikleriyle ele alan bir romancıdır. Pamuk'un romanları, modernizmin edebiyat disiplinine kazandırdığı yenilikçi yaklaşımların belirgin izlerini taşımaktadır. Söz konusu etki, yazarın anlatı yapısında, karakter kurgusunda, dil kullanımında ve ele alınan temaların işleniş biçiminde açıkça gözlemlenebilmektedir.
Pamuk, modern edebiyatın temel karakteristiklerinden sayılan üstkurmaca, çokseslilik, metinlerarasılık ve bellek temasına odaklanma gibi unsurları ustalıkla entegre ederek, okuyucuya karmaşık ve çok katmanlı bir okuma deneyimi sunmaktadır.
Orhan Pamuk'un romanlarında modernizmin yansımaları çeşitli biçimlerde tezahür etmektedir:
Pamuk, romanlarında üstkurmaca tekniğini sıklıkla kullanmaktadır. Yazar, anlatının kurgusal niteliğini ve metnin inşa süreçlerini okuyucuya anımsatır. Anlatıcının kendi hikâyesini sorgulaması, yazma eylemini anlatının ayrılmaz bir parçası haline getirmesi veyahut kurgusal karakterlerin kendi yaratılış süreçlerinin bilincinde olması, modernizmin metin merkezli yaklaşımının temel bir göstergesidir. Örneğin, Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı gibi romanlarda anlatıcı, okuyucuyla doğrudan bir diyalog tesis etmekte, anlatının konvansiyonel sınırlarını zorlamakta ve gerçeklik ile kurgu arasındaki ayrımı muğlaklaştırmaktadır.
Modernist romanın temel özelliklerinden biri olan çokseslilik, Pamuk'un eserlerinde farklı karakterlerin, hatta cansız varlıkların veya soyut kavramların perspektifinden hikâyeyi aktarma biçiminde belirginleşmektedir. Özellikle Benim Adım Kırmızı adlı romanda, bir ceset, bir köpek, bir altın para ve hatta kırmızı renk dahi kendi perspektiflerinden olayları nakletmektedir. Bu durum, hakikatin tek ve mutlak bir yapıya sahip olmadığını, bilakis farklı perspektiflerin bir araya gelmesiyle inşa edildiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu yapı, okuyucuyu aktif bir yorumlama sürecine davet etmektedir.
Modernizm, tarihsel süreçlerin ve bireysel belleğin karmaşık doğasına odaklanmaktadır. Pamuk'un romanlarında geçmiş, yalnızca aktarılan bir olaylar zinciri olarak değil, aynı zamanda hatırlanan, çarpıtılan ve yeniden yorumlanan dinamik bir olgu olarak işlenmektedir. Cevdet Bey ve Oğulları'ndan Kara Kitap'a, Benim Adım Kırmızı'dan Masumiyet Müzesi'ne uzanan çok sayıda romanında kişisel ve kolektif bellek, tarihsel anlatılarla iç içe bir biçimde ele alınmaktadır. Yazar, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına ve günümüze dek uzanan geniş bir tarihsel yelpazede, geçmişin bugünü nasıl biçimlendirdiğini sorgulamaktadır.
Pamuk'un karakterleri, genellikle Doğu ile Batı, gelenek ile modernlik ikilemi arasında sıkışıp kalmış, kimlik bunalımı deneyimleyen bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu ikilik, Beyaz Kale'deki Venedikli köle ile Hoca arasındaki ilişkide, Yeni Hayat'taki genç kahramanın arayışında veyahut Kar'daki Ka karakterinin içsel çatışmalarında belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir. Modernizmin bireyin iç dünyasına yönelik eğilimi ve varoluşsal sorgulamaları, Pamuk'un eserlerindeki bu kimlik arayışlarında karşılık bulmaktadır. Oryantalizm ve Batılılaşma tartışmaları da bu kimlik arayışının ayrılmaz bir bileşeni olarak öne çıkmaktadır.
İstanbul, Pamuk'un romanlarında sadece bir fon unsuru olmakla kalmayıp, başlı başına canlı bir karakter olarak konumlandırılmıştır. Modernist edebiyatta şehir, genellikle bireyin yabancılaşmasını ve varoluşsal krizini simgeleyen bir metafor olarak işlev görmektedir. Pamuk, İstanbul'u hüzünlü, melankolik, geçmişin izlerini barındıran ve sürekli değişime uğrayan bir şehir olarak tasvir etmektedir. Kara Kitap'tan Masumiyet Müzesi'ne uzanan eserlerde İstanbul'un sokakları, apartmanları ve manzaraları, karakterlerin iç dünyalarıyla özdeşleşmektedir. Bu durum, mekânın birey üzerindeki etkisini ve modern kentin karmaşık yapısını vurgulamaktadır.
Pamuk, romanlarında Doğu ve Batı edebiyatının klasik metinlerine göndermelerde bulunarak, metinlerarasılığı yoğun bir biçimde değerlendirmektedir. Mevlânâ'dan Binbir Gece Masalları'na, Fuzûlî'den Dostoyevski'ye, Batılı dedektif romanlarından geleneksel Türk halk hikâyelerine dek uzanan geniş bir yelpazeden alıntılar, göndermeler ve parodiler kullanmaktadır. Bu durum, modernizmin edebiyat geleneğiyle kurduğu diyalojik ve zaman zaman ironik ilişkiyi yansıtmaktadır.
Orhan Pamuk'un romanları, modernizmin sunduğu anlatı olanaklarını ustalıkla değerlendirerek, geleneksel Türk edebiyatı ile Batı edebiyatı arasında özgün bir sentez meydana getirmektedir. Üstkurmaca, çokseslilik, bellek teması, kimlik arayışı ve şehir tasvirleri gibi modernist nitelikler, Pamuk'un eserlerine derinlik, karmaşıklık ve evrensellik katmaktadır. Yazar, bu teknikler aracılığıyla okuyucuyu sadece bir hikâye dinlemeye değil, aynı zamanda hikâyenin inşa süreçlerini, hakikatin görece niteliğini ve bireyin varoluşsal sorgulamalarını deneyimlemeye davet etmektedir. Bu bağlamda Pamuk, Türk edebiyatını dünya sahnesine taşıyan önemli modernist yazarlardan biri olarak addedilmektedir.